19 Kasım 2012 Pazartesi

Bulanıklığın İçinde Parıldayan İstanbul !



 Hepimiz haftada bir kere muhakkak “Of sıkıldım İstanbul senden” deriz. Hayır ben söylemem demeyin, sizde illaki İstanbul’un trafiğinden, insanlarının çeşitliliğinden,  kirliliğinden, havasından, suyundan, taşından, toprağından şikayet etmişsinizdir. Bıkmışsınızdır hep aynı yolu aynı kargaşayla gidip gelmekten, otobüsler ağzına kadar doluyken binmek zorunda kalmaktan, trafik nedeniyle patronunuzdan, öğretmeninizden azar işitmiş, imalı bakışlara maruz kalmışsınızdır. Binbir çeşit insanla karşılaşır, iletişim kurmak durumunda kalırsınız kiminiz o insanların ne dediğini anlamaz, kimi zamanda o insanlar sizin söylediklerinizi… 





Hanginiz itiraz edebilir? Elektrik, su, doğalgaz, kira, çocukların okul masrafları birleşip gelir önünüze ay başı, ellerinizi başınızın arasına alıp en yakınınızdakine “ben gidiyorum buralardan” demezmisiniz hiç ? Anadolu’nun bilmem hangi kasabasından taşı toprağı altın deyip bilmem kaç insan geldi bu şehre ve her defasında büyük umutlar bağladığı, o altını bulamadan “Neden geldim İstanbul’a” türküsünü mırıldanıp durdu, her geri yollandığı işyerlerinin kapısından boynu bükük çıkarken. Ama inanınki hepimiz bu umutsuz hislerimizden, bu karamsarlık ve melankoliden, bükük boyunlarımızı kaldırıp karşımızda, bütün heybetiyle duran İSTANBUL’u gördüğümüzde dudaklarımızda beliren o tebessümle sıyrıldık. Hergün tekrar tutunduk hayata ve İstanbul'a. Hem yaramız hem yara bandımız olan İstanbul’a…







Şehirler ikiye ayrılır Tanrı yapımı şehirler ve insan yapımı şehirler. İkinci tür şehir insanın gücünü gösterir ve bir abide olarak yükselir gökyüzünde, ama birinci türdeki şehir ise çeker bizi, hoş bir koku gibi. Görmesek de biz onu, o bize varlığını hissettirir. Onun ruhu ( ki şehirlerinde ruhu vardır elbette ) sarar bizi. Şehrin ruhunu, felsefesini kavradığımızda insanı anlarız. Çünkü bu şehirler aynı zamanda insanoğlunun serüvenini, insanlığın tarihini de barındırır içinde. İşte böylesi bir şehirdir İstanbul.



İstanbul’a gerçekten baktığımızda, gerçekten onu anladığımızda, İstanbul’un ruhuyla bütünleştiğimizde tüm o bulanıklığın içinde parıldayan İstanbul’u görebiliriz. Bize kollarını açmış bambaşka alemelere götürmeye her anıyla hazırdır İstanbul. Ne sabah ne akşam fark etmez yeterki o pencereden İstanbul’a bakmak isteyin, onu keşfetmeye niyetlenin. Fark ediceksiniz ki soluduğunuz hava bile değişecek gözlerinizin önündeki perde oturduğu yerden kalkıcak. Başka bi neşe dolacak içinize, yaşama sevinci içinizde kıpırdanmaya başlayacak yeniden.





Bugünüyle yarınıyla şimdiki zamanıyla istediğiniz diyara serüvene gidiceksiniz İstanbul'la birlikte. Göreceksiniz ki İstanbul sizinde kanatlarınızın altında, sizinde avuçlarınızın içinde. Tüm bulanık sandığınız o görüntülere rağmen size göz kırpan, parıldayan, ışıldayan İstanbul sizin. Sizin İstanbul'unuz orda, tam karşınızda….









İyi keşifler İstanbul'lular, İstanbul severler. Sakın unutmayın asla sönmez İstanbul’un parıltısı, hep sizinle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder